Bram Stoker’ın 1897 tarihli gotik romanı Drakula 1922’den günümüze dek çok sefer sinemaya uyarlandı. En yeni ve en son Drakula’yı Troll Avı, Dehşet Öyküleri, Otopsi’yi yöneten Norveçli Andre Ovredal çekti. Ovredal’ın Drakula’sı öteki Drakulalara hiç benzemiyor. Romandaki Kaptanın Seyir Defteri kısmından hareket eden direktör karşımıza soylu, çekiciliğiyle bayanları büyüleyen, gizemli bir karakter çıkarmıyor. Transilvanya’dan Varna’ya Drakula’nın 50 sandıktan oluşan kargosu getirilip Demeter isimli gemiye yüklenir. Kaptan Eliot ve grubu bu özel kargoyu İngiltere, Whitby’ye dek götürecektir.
Kaptan, torunu Toby, yardımcı kaptan Wojchek, son anda seyahate gemici olarak katılan Cambridge Üniversitesi mezunu siyahi Clemens epik dramatik tansiyonun ana karakterleridir.
Çağın ırkçı önyargılarının kurbanı olan Clemens ile günümüze gönderme de yapılır. Türk pamuğu dahil olmak üzere çok sayıda gereç yüklendikten sonra yola çıkılır. Gece olunca fareler bir şeyden ürküp saklanırlar. Erzak ambarındaki tavuklar, keçiler de yabancı bir varlıktan dolayı huylanırlar. Faresiz bir gemi tabiata alışılmamıştır. Birinci kurban Toby’nin köpeği Huck olur. Çok güçlü bir kötülük insanların atardamarlarını parçalayıp kanlarını içer.
GOTİK ESTETİK…
Gemiyi denizde yüzen lanetlenmiş bir konuta ya da uzay gemisine gizlenmiş Alien’a (Yaratık) benzetebiliriz. Besin olarak getirilen Rumen Anna’nın dışında kimse Drakula’nın ne derece tehlikeli olduğunu bilmez. Drakula’yı birinci kere gerçek cinsiyetsiz bir canavar, ejderha, yarasa olarak görürüz. Karanlıkların kontu umutsuzdur, hayatta kalabilmek için uğraş etmek zorundadır. Tek yerde geçen sinemada fevkalâde gotik bir estetik vardır, üretim dizaynları, yarı karanlık aydınlatma, klostrofobik, boğucu yerler, kan dondurucu sekanslar, tarihi ve gerçekçi atmosfer, imajlar İngiliz ressam William Turner’ın tablolarından esinlenerek oluşturulmuştur. Drakula mitolojisini özgün, eşsiz bir anlatımla irdeleyen dramatik gotik endişede Corey Hawkins, Liam Cunningham, Aisling Franciosi, Woody Norman, David Dastmalchian oynuyor.
ABD’NİN KARANLIK YÜZÜ
Yeni yılı kutlarken Baltimore kentinde 29 kişi bir tetikçi tarafından öldürülür. Beşerler memnunken, eğlenirken birdenbire korkup paniğe kapılırlar. Akabinde ateş edilen binada büyük bir patlama olur. Perspektifle oynama, kaçış çizgileri, kentsel mimari, baş dönmesi duygusu, kutlama akabinde kurşun sesleri, çığlıklar, kentsel yalnızlık, farklı toplumsal sınıflar, varoluşsal problemler, umutsuz ve sert bir dünya… Keskin nişancı bir kişiyi bile ıskalamamıştır. Kovan, ipucu ve iz yoktur. Arjantinli Damian Szifron, Asabiyim Ben’den 9 yıl sonra çektiği polisiye, dramatik tansiyonu Katili Yakalamak’a süratli bir tempoyla girer. Olayın soruşturmasını tecrübeli dedektif Geoffrey Lammark üstlenir. Lammark, sezgilerine güvendiği, çalışkan, asosyal, bağımlı geçmişi olan polis Eleanor Falco’yu yanına alır. Seri katilin motivasyonlarını anlamak için genç bayan acılarla dolu geçmişine dönmek zorunda kalır. Eleanor’a nazaran katil yıkım değil rahatlama arıyordur, tekrar toplu katliama girişecektir. ABD’de kabahatlerin yarısı çözülmez, güvenlik sistemiyle ilgili açıklar, işçi içinde çekişmeler vardır. Eskilerin hırsları, ordudaki kayırmalar sürmektedir. Soruşturma mühletince ABD’nin demokrat bir ülke olmadığına, yozlaşmanın arttığına, çok sayıda politik sorun olduğuna, hiyerarşinin önüne geçilemediğine şahit oluruz. Kuzuların Sessizliği, Seven, Zodiac kalitesindeki polisiye tansiyonda Falco ile Lammark’ın yorumları çok başarılıdır. Daha çok aksiyon ve kan isteyen kitleler, füzeler, nükleer silahlar, eğitimli katiller, insansız hava araçları, şiddetle, terörle şoke edici sahnelerle dolu günümüz ABD’sinin eleştirel bir portresi Katili Yakalamak. Damian Szifron’un demir senaryolu ustalıkla yönettiği sinemada Shailene Woodley, Ben Mendelsohn, Jovan Adepo, Ralph Ineson oynuyor. İmaj (Javier Julian), müzik (Carter Burwell) çok etkileyici.